17 Ağustos 1999 Marmara Depreminden Dersler Çıkarılmalı ve Depremlere Karşı Etkili Önlemler Almak İçin TMMOB’ye Bağlı Odaların Görev ve Yetki Alanına Giren Kamusal Mesleki Denetim, Yeterlilik, Eğitim ve Belgelendirmeye Dayalı Yeni Bir Yapı Denetimi Modeli Benimsenmeli
Türkiye dünyadaki en etkin deprem kuşakları arasında yer alan Akdeniz-Alp-Himalaya kuşağı üzerindedir. Ülke toprakları ile sanayi ve barajlarının büyük kısmı bu aktif deprem kuşağının üzerinde yer almaktadır. Bu gerçekliğe karşı etkili önlemler alabilmek için depremin çok disiplinli bir mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı alanı olarak görülmesi gerekir. Ancak bu disiplinler rant çıkarları için dışlanmaktadır. 17 Ağustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleri sonrasındaki yapı denetimi düzenlemelerinde kamusal denetim ticarileştirilmiş ve meslek odalarının önerileri dışlanmıştır. Yapı Denetim Yasası’nda kamu yapıları denetim dışı tutulmuş ve yasanın kapsamı daraltılmıştır. TMMOB’ye bağlı Odaların mevzuatla tanınmış görevleri içinde bulunan mühendislik, mimarlık hizmetlerinin mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme, denetleme gereklilikleri de dışlanmıştır.
Planlama, mühendislik, mimarlık, yapılaşma ve kamusal denetime ilişkin sorunlara ayna tutan, yüzyılın afeti olarak anılan ve yaklaşık 340 bin yapının önemli ölçüde yıkıldığı ve hasar gördüğü, on binlerce yurttaşımızın yaşamını kaybettiği 1999 Marmara Depreminden hiçbir ders alınmadığı; Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakılması ile, Van depremi ve diğer depremler sonucu oluşan sosyal yıkım tablosu ile, mevzuat düzenlemelerinin rant eksenli olması, kentsel dönüşüm programlarının ranta yönelik olması ve bütün ülkenin imara açılması ile tekrar tekrar ortaya çıkmıştır.
Türkiye bugün 20 yıl önceki Marmara depreminden daha iyi durumda değildir. Yer seçimi kararlarında, yapı tasarımı, üretimi ve denetiminde bilimsel, bütünlüklü bir düzen yoktur. Öyle ki sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyılar imara açılmakta, her yere AVM ve gökdelenler yapılmaktadır. Yanlış ulaşım politikaları, yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları ve yanlış mega projelerin artması, su yatakları ile yeşil alanlar arasındaki bağların koparılması, sel-su baskınlarının artması, ısı adalarının oluşması gibi olgular depremlerin yıkıcı etkilerini artırmaktadır. Bu sorunlara deprem olgusunu ve depremlere dayanıklı yapı stokunu artırma gerekliliğini gözetmeksizin yapılan son imar affı ve depremlerde toplanma yerleri olan alanlardaki hızlı yapılaşmaeklendiğinde ülkemizin depremlere hazır olmadığı anlaşılmaktadır. Bu noktada belirtmek isteriz, iktidarın mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı mesleklerine yönelik saldırısı rantçı sermaye güçlerinin önünü açmaya, mesleki gereklilikleri hiçe sayarak iş yapma mantığının egemen olmasına ve depremlerin yol açtığı sosyal yıkım sorunlarının sürmesine yol açmaktadır. Yapı denetimi uygulamasını yönlendiren kararlar ve ilgili tüm mevzuatın TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla düzenlenmemesi durumunda ülkemizi yeni büyük sosyal afetler ve yıkımlar beklemektedir.
Depremler ve büyük doğa olaylarına karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için alınması gereken önlemler ivedi bir öneme sahiptir. Depremlere karşı önlemler bütünlüğü, güvenli yapılaşma ve halkın sağlıklı kent ve doğal çevre hakkı için neoliberal piyasacı ve rantçı yaklaşımlar reddedilmelidir. Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi ve öngörülen teknik müşavirlik şirketi modeli yerine uzmanlık ve etik niteliklere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacakyeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modelinin benimsenmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım egemen olmadıkça depremler ve sonuçlarına yönelik kalıcı ve bilimsel bir çözüm ne yazık ki mümkün olamayacaktır.
Yunus Yener
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı