Dün İstanbul’da Yine Sepetli Vinç Devrilmesi Sonucu 2 İşçi Hayatını Kaybetti
Gücünüzü “Cinayeti Gördüm” Diyenlere Değil, Cinayet İşleyenlere Karşı Gösterin!
İş cinayetleriyle ölümler sürüyor. İşçiler, iş güvenliği uzmanları, mühendisler işyerlerinde ölüyor. Ölümlerin sorumlusu olarak iş güvenliği uzmanları gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Diğer yandan 2020 yılı Ocak ayı yarılanmış olmasına rağmenSosyal Güvenlik Kurumu’nun en son açıkladığı “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İstatistikleri” 2017 yılı verilerine dairdir.
İşçi Sağlığı Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi) daha önce İstanbul’da açıkladığı “2019 yılı İş Cinayetleri Raporu” nu dün Ankara’da Madenciler Anıtı önünde açıklamak istedi, ancak güvenlik güçleri açıklama yapmak isteyenlerden 6 kişiyi gözaltına aldı. İSİG Meclisinin verdiği bilgiye göre, açıklamaya ilişkin dokümanlar güvenlik güçleri tarafından yerlere atıldı. İş kazaları artarak sürerken, seyredenler, “cinayeti gördüm” diyenlere saldırmayı, gözaltına almayı ihmal etmiyorlar. Bu arada, İSİG Meclisi açıklamasına göre Türkiye’de 2019 yılında bin 736 kişinin iş kazası sonucu hayatını kaybettiğini belirtelim..
Dün (12 Ocak 2020) İSİG Meclisi raporunun Ankara’da açıklanmasının engellendiği saatlerde İstanbul Hadımköy’de 2 işçi, bindikleri sepet monte edilmiş vincin devrilmesi sonucu hayatını kaybetti. Ülkemizde daha önce de birçok defa benzeri şekilde Adana’da, Adıyaman’da, İzmir’de, Bodrum’da, Bursa’da, İstanbul’da vinç devrilmesi ya da vinç sepetinde düşme sonucu can kayıpları oldu.
Dünkü olayın görüntüleri incelediğinde görülmektedir ki; daha önce yaşanan benzeri kazalarda olduğu gibi, kullanılan araç mobil vinç olarak bilinen bir ekipmandır. Oysa mobil vinçler, yük kaldırma amacıyla tasarımlanan ekipmanlar olup çalışanların yüksekte çalışmasına uygun ekipmanlar değildir. Ülkemizde ise yaygın olarak vince sepet takılarak işçilerin yüksekte çalışmasında kullanılmaktadır. Kısaca, yüksekte çalışma yapmak amacıyla mobil vinç, forklift vb. ekipmanlar değil yükseltilebilir seyyar iş platformunun kullanılması gerekmektedir.
Mevcut durumda vinçlerin ayakları düzgün şekilde kurulmamakta ve devrilmeyi önleyici moment sınırlayıcı sistem devreye girmemektedir. Yükseltilebilir seyyar iş platformlarının devrilmemesi için denge ayaklarının düzgün kurulması, ayaklarının güvenli kurulmadan sepetin yükseltilmemesi, beyan (kaldırılacak, taşınacak yük) kapasite sınırlayıcılarının çalışır durumda olması gerekmektedir. Aynı zamanda hidrolik sistem ve konstürksiyonda herhangi bir deformasyon olmamalıdır.
Diğer yandan bir iş ekipmanının güvenli çalışmasını sağlamak amacıyla periyodik kontroller ve bakımları mutlaka yapılmalıdır. Fakat işçi sağlığı iş güvenliği alanının ticarileştirilmesi sonrasında periyodik kontrol yapmadan belge düzenlenmektedir. Oysa periyodik kontroller dâhil tüm mühendislik disiplinlerinde yapılan işin TMMOB’ye bağlı meslek odalarınca denetimi esas olmalıdır.
Yıllardır kazalar olmakta, insanlar hayatını kaybetmektedir. Kazaların teknik nedenlerine baktığımızda, hep birbirinin benzeri ve tekrarı olduğunu görüyoruz. Önlenebilir kazalarda her gün 5 kişi hayatını kaybetmekte ve işyerleri denetlenmemektedir. İSİG yönünden denetim yapan müfettiş sayısı ise 420’dir. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanlığının 2018 Yılı Faaliyet Raporuna göre; 2018 yılında İSİG yönünden yapılan denetim sayısı 12.649, yani bir yıl boyunca müfettiş başına düşen denetim sayısı 30’dur. Yıllardır ofislerinde oturtulan müfettişler 2020 yılında da ofislerde oturtulmaktadır.
Ölümlerin önlenmesi için önerilerimizi aşağıda bir kez daha yineliyoruz;
- Sağlıklı ve güvenlikli bir ortamda çalışmak her çalışanın hakkıdır ve işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması öncelikle devletin ve işverenin görevidir.
- İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili ulusal politikaların oluşturulması, kararların alınması ve işyerlerinde denetim, diğer sosyal tarafların görüşleri önemsenmeden tek başına Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB) tarafından yerine getirilmektedir. Gelinen nokta göstermektedir ki; doğru kararlar alınmamakta, istenen uygulamalar hayata geçirilememekte, yeterli denetim yapılmamaktadır. Bu durum giderilerek, sendikalar, üniversiteler, TMMOB, TTB, AÇSHB ve Sağlık Bakanlığı’nın katılımı ile idari ve mali yönden bağımsız, çoğunluğunu emek örgütlerinin oluşturduğu ulusal bir enstitü oluşturulmalıdır. Enstitü; politikaların oluşturulması, kararların alınması ve işyerlerinde denetim görevlerini yerine getirmelidir.
- Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile işlevsizleştirilen, nerede ise ortadan kaldırılan “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi” hükümet ve işveren ağırlıklı bir yapıdan çıkarılmalı, çalışanlar, çalışan örgütleri ve meslek örgütleri ağırlıklı hale getirilmelidir. Bu konseyin kararları tavsiye niteliğinden çıkarılarak yönlendirici ve fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmalıdır.
- Sosyal hukuk devletinde iş yasaları, çalışanların haklarını korumak ve geliştirmek amacını temel ilke edinmesi gerekirken, 4857 sayılı İş Yasası, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası ve alana ilişkin yapılan diğer düzenlemeler işverenlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiştir. Esnek ve kuralsız çalışmayı, geçici iş ilişkisini, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan işçi sağlığı ve iş güvenliğini işveren yükümlülüğü olarak görmeyen, örgütlülük önüne engeller koyan yasa ve diğer düzenlemeler iptal edilmelidir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Enstitüsünün oluşumundan sonra, konunun taraflarının katılımı ile İş Yasası ile İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası başta olmak üzere, tüm mevzuat ve denetim mekanizması, ekseni “insan” olan anlayışla yeniden düzenlenmelidir.
Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TSE başta olmak üzere, ilgili diğer bakanlıklar ve kuruluşlarla iş birliği içinde olunmalıdır. Çalışma alanına ilişkin görevler AÇSHB’den ayrı bir Bakanlık olarak örgütlenerek yeniden yapılandırılmalıdır.
- İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin piyasalaştırılması, yaşanan sorunların en temel nedenidir. İşyerlerine verilecek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri, bir kamu hizmeti olarak ele alınmalı ve piyasanın insafına bırakılmamalıdır.
İşverenlerin önlem alma yükümlülüğü ve devletin denetim görevini atlayarak, sorumluluğun iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve çalışanlarda olduğu anlayışı, işverenlerin umursamazlığını artırmaktadır. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının görevleri rehberlik olduğu halde ve yaptıkları tespitler, saptadıkları gereklilik ve öneriler yerine getirilmeden iş kazası ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulmaları ve belgelerinin askıya alınması adaletsizliktir. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlıkları ve iş güvenceleri korunmalıdır. Bakanlık kamusal denetim yükümlülüklerini yerine getirmelidir.
Yunus Yener
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı